Söz Dinlemeyen Çocuklar


SÖZ DİNLEMEYEN ÇOCUKLAR

 

Bir Olay:

Öğrenci neden söz dinlemiyor?

Olay 15 yıl önce yaşandı. Taşlar yerli yerine oturduğu için isim vererek anlatacağım olayı:

İzmir, Konak, Esentepe İlkokulu müdürü telefon açtı: (14 Şubat 1997)

-Efendim, ana sınıfında bir öğrencimiz var. Söz dinletemiyoruz. Ne yapabiliriz?

-Ne oldu ki söz dinlemiyor? 

-Öğretmeninin sözünü dinlemiyor. Öğretmen bana haber verdi. Sınıfa geldim. İyilikle konuştum, benim sözümü de dinlemiyor. Annesini sınıfa çağırdık, annesini de dinlemedi. Bağırıp çağırıyor.

-Şu konuyu baştan anlatır mısın?

-Efendim, öğretmen tahtaya bir insan resmi çizmiş.''Haydi çocuklar, bu resmi yapacaksınız. Bakın çok kolay bir resim.'' diyor öğrencilere. Kimi öğrenciler tahtadaki resmi çizmeye başlıyorlar defterlerine. Ama Gamze çizmiyor ve ''ben kendim yapacağım''diye tutturuyor. Öğretmen güzellikle söylüyor:

 -Bak kızım, çok kolay,neden çizmiyorsun?.

Ama Gamze çizmiyor. Direniyor. Öğretmen beni sınıfa davet etti ve durumu anlattı. Ben de iyilikle söyledim çocuğa ama beni de dinlemedi. Tahtadaki insan resmini çizmemekte ısrar ediyor. Annesini sınıfa çağırdık, belki söz geçirir diye. Annesi de yalvar yakar konuştu kızına: ''Bak kızım, öğretmenin istiyor, müdür bey de istiyor. Onları üzme, haydi çiziver.''diyor. Ama  ''çizmeyeceğim işte'' diyerek  yerlere yatıp yuvarlanıyor, bağırıp çağırıyor.(Burada anlaşılıyor ki  konu, eğitim falan değil, çocuğa söz dinletebilmek.)

-Anneyi telefona verir misin, dedim.

-Tamam efendim.

Anne telefonda ağlamaklı:

-Buyurun efendim.

-Kendini üzme hanımefendi. O çocuk farklı bir çocuk. Belki de çok kaliteli bir çocuk. Yarın bana getirebilir misin?

-Saat kaçta?

-Saat 14.00'te.

-Müdür beye verir misin telefonu.

Müdür Beye dedim ki:

-öğretmenin tahtaya çizdiği insan resmini bir kâğıda çizerek zarf içine koy. Zarfın ağzını kapat, mühürle ve anne ile bana gönder.

                     
            Resmleri büyütmek için resimlerin üzerine tıklayın
 
Öğretmenin çizdiği resim

Öğretmenin kara tahtaya yaptığı resme baktım. Onlardan öğrendiğime göre 5-6 yaşlarında olan öğrencilere, iki yuvarlak yaparak insan resmi yapmayı öğrenmeleri için uygulanan bir yöntemmiş bu. Ama bu yöntemi Gamze sevmemiş. Ben de beğenmedim.

 Ertesi günü saat 14.00'te kapı zili çaldı. Kapıyı açtım. Karşıladım onları kapıda:

-Aaaa  iki kişi gelmişsiniz. Şimdi üç kişi olduk, dedim.

Gamze, gözlerime baktı ve gülümsedi.

-Herkes ayağına uygun bir terlik giysin, dedim.

Gamze, hemen küçük terlikleri giyerek iki metre kadar öne geçti.

-Annen henüz giyemedi terliklerini, dedim.

Bana bakarak gülümsedi tekrar gamze.

Anne de terliklerini giydikten sonra, salonu göstererek:

-Herkes beğendiği bir koltuğa oturabilir, dedim.

Gamze, kendi seçtiği bir  koltuğa oturdu. Gamze mutluydu. Çok narin ve tatlı görünüyordu. Çünkü belki de ilk kez o bir kişi sayılıyor, ona öncelik tanınıyor ve saygı duyuluyordu. Anne ise tedirgindi. Nasıl oturacağını, ne diyeceğini bilemiyordu. Ortaya konuştum:

Şimdi Gamze ile ikimiz oyun oynayacağız. Annesi... Sen karışmayacaksın. Sen bu kitabı okuyacaksın.(Çocuğunuzun Başarısı Elinizdedir) adlı kitabı verdim bayana.

 Gamze ile yaşına uygun sökme -takma oyuncaklarla oynadık bir süre.(Gamze 5 yaş altı aylık)

-Tavla oynayalım mı seninle? dedim.

-Ben bilmiyorum.

-Çabuk öğrenirsin.

-Tamam.

-Kız tavlası oynayacağız.

Tamam.

İki el temrin yaptık.

-Sayısına oynayalım mı?

-Evet.

Birinci elde ben yendim. İkinci elde o yendi.

-Bir el daha oynayalım. Kim yenerse üçüncü elde, o kazanmış olacak oyunu, dedim.

-Tamam, dedi Gamze.

Üçüncü elde Gamze yendi. Oyunu kazandı.

 Baştan beri yapılan bu çalışmalar elbette bir program içinde yürütülüyordu: Psikoterapi.

Gamze ile artık içli dışlı olduk. Ben ne dersem o yapıyor, o ne derse ben yapıyorum. Bileşik su kaplarında olduğu  gibi iki bilinçaltı, iletişim durumunda.

-Şimdi ben ne istiyorum biliyor musun?

-ne?

-Bir anne resmi yapmanı istiyorum.

-Tamam.
             Resmleri büyütmek için resimlerin üzerine tıklayın


 
Anne   Baba

 

        -Bir de baba resmi yapar mısın?

Gamze, tamam, dedi ve coşkuyla çiziyordu resimleri.

-Çok güzel oldu. Öğretmen resmi de yapalım mı?

Gamze:

-Yapalım, dedi.

-Şimdi bir de müdür resmi yapsak?

Gamze gözüme baktı:

-Gene tamam, dedi.

 
Öğretmenin Resmi   Müdürün Resmi
                  
       Şimdi bu resimlerin yorumuna geçelim:

Anne, nezih ve ağlamaklı. Baba boynu bükük. Bu aile, Gamze’nin anneannesinin evinde yaşıyor. Baba (şoför)işsiz. Anne ev hanımı. Dört kişi, anneannenin emekli maaşı ile geçiniyor.

Öğretmen ile müdür resimlerinin yorumunu da sizlere bırakıyorum.

Gamze, bu resimleri aklı ile yapmıyor. Bilinçaltı duyguları ile yapıyor. Hayal ettiğini çizebiliyor.

Bu resimler aslında bir zekâ testidir. Adam yapma testi denilir. Bilimsel adı: GOOD-ENOUGH testidir. Eğer psikologlar bu yazıyı okurlarsa bu resimleri değerlendirebilirler. Gamze bir dahi.

Kasım ortalarında telefon açtım aileye. Anne çıktı telefona:

-Gamze neler yapıyor?

-İyi efendim.

-Okulda bir sorun var mı?

-Hiç bir sorun yok efendim, öğretmeni çok memnun, Gamze de çok memnun. Yalnız okulu uzak.

-Ne demek okulu uzak?

-Esentepe ilkokuluna almadılar Gamze'yi ''Kızınız deli'' dediler. Biz de adam bulduk, yalvardık, yakardık, Hatay’daki Necati Bey İlkokuluna kabul ettirdik.

-Siz hangi okulu istiyorsunuz?

-Müdafaai Hukuk İlk Okulu bizim eve çok yakın.

-Tamam, milli eğitime gider durumu anlatırım. Gamzeyi o okula alırlar. Sömestr tatilinde yapalım bu nakil işini.

-Sağ olun efendim.

-Gamze beni hatırlıyor mu?

-Ne demek efendim. Adın geçince çırpınıyor.''Gene gidelim Yusuf öğretmene.'' diyor.

-Tamam. Bir tatil günü çağıracağım sizi, dedim. Konuştuğumuzu gamze'ye söyle. Benim yerime de öp kızını. Babasına da selam. Üçünüz bir geleceksiniz. Babasına da söyleyeceklerim var.

-------------------------

 On beş yıldan bu yana saklıyorum Gamze ile ilgili belgeleri.İlköğretim ve orta öğretim dönemlerinde de akıl almaz olaylar yaşandı.Bir tek örnek:

Müdafaai Hukuk İlkokul 5.sınıfta Gamze. Coğrafya öğretmeni, son ders bitiminde öğrencilere duyuruyor:

-Çocuklar, yarın Coğrafyadan sınav yapacağım. (Not defterini çıkarıyor)Gamze ayağa kalk. (Gamze ayağa kalkıyor) Sana şimdiden 10 veriyorum
         Tüm eğitimciler bilirler ki öğretmenin bu tutumu çok yanlıştır. Gamze'nin ortaokul ve lise 

Dönemlerini de izledim. Asında bir roman-bir film. Yaşım bereketli (82) olduğu için olayları aktaramıyorum buraya. Tamamlayıcı bilgi isteyen meraklılar olursa verebilirim.

Şimdi dönelim başa. Gamze öğretmenin sözünü niçin dinlemiyor?

Bu sitenin giriş bölümünde belirtildiği üzere çocuklarda doğuştan gelen bir onur duygusu vardır. Gamze dahi bir çocuk. O nedenle onuru da çok güçlü. Öğretmenin tahtaya çizdiği resmi çizerek aşağı bir düzeye sürüklenmek istemiyor. Gamze’deki bu duygu, bilinçaltı ürünüdür. Düşünerek yapılmış bilinçli bir olay değildir. Öğretmene, müdüre, annesine karşı da bir zıt olma düşüncesi yoktur.

Bu olaydaki yanlışları sıralayalım:

1.Lise çağına kadar öğrencilere resim  konusu verilmez. Bir olay bir öykü anlatılır ya da gezi yapılır. İsteyen beğendiği yeri çizsin denilir. Çocuk hayal gücüne dayanarak sevdiği bir bölümün resmini yapar.

 2.Gamze, ben kendim yapacağım, dediği zaman öğretmen izin verseydi Gamze güzel bir resim yapacak ve sınıfının da favorisi olacaktı. Bu olanlar da yaşanmayacaktı.

 3.Öğretmenin kendi  aklını (eğitim bilimini) kullanacağı yerde, bu olay için müdürü (otoriteyi) sınıfa buyur etmesi büyük bir hatadır.

 4.Anneyi sınıfa davet edip olayı dallandırıp budaklandırması da çok büyük bir yanlıştır elbet.

 5.Buradaki tek iyi olay, müdürün benden yardım istemesi. ''Nasıl söz dinletebilirim?'' Söz dinletme yöntemi istiyor benden. 

İkinci Olay:

Çocuk, dedesinin sözünü neden dinlemiyor?

Cansu henüz 18 aylık. Anne, baba, babaanne ve ben oturuyoruz salonda. Salonun ortasında bir sehpa var. Cansu, sehpanın çevresinde dolana dolana oyunlar kuruyor ve kendine özgü çeşitli sesler çıkarıyor. Bizde 8 göz var ama dördü Cansu üzerinde. Çocukla ilgilenilmezse çocuk yaramazlık çıkarır biliyorsunuz. Bir ara, gazeteden tırnak kadar bir parça kopardım. Buğday tanesi gibi yaparak ayaklarımın dibine attım. Cansu'yu  çağırdım. Ayaklarımın arasında bulunan çöpü alıp, çöp sepetine atmasını söyledim. Cansu, çöpü alarak salon dışındaki dolabın içinde bulunan çöp sepetine attı. Büyük bir coşkuyla bağırarak döndü salona. Biz de alkışladık Cansu'yu. Önceki yaşantıya dönüldü.

İki dakika kadar sonra ben olayı yineledim. Ayaklarımın arasına kıvrılmış kâğıt parçasını koydum:

-Cansu, buraya gelir misin?

Cansu, badi badi geldi yanıma. Çöpü göstererek:

- Çöp sepetine at, dedim.

Cansu kocaman gözlerle bakmaya başladı bana. Sonra elimi tutarak çöpe doğru çekmeye başladı: A,a,a,a,a. Ben Cansu’nun ne demek istediğini anlamıyorum. (Cansu öyle düşünüyor elbet) 

-A,a,a,a,a,a. 

Sonunda anlamış olmalıyım ki çöpü aldım parmaklarımın arasına. Cansu, a,a,a, ayağa kalk. Ayağa kalktım. Cansu ceketimin altından tutarak sürükleye, sürükleye çöp sepetinin yanına götürdü beni. Dolap kapısını açarak çöp sepetini gösterdi.

- A,a,a,a,a. (Çöpü at...) Ben çöpü sepete atar atmaz Cansu büyük bir coşkuyla bağırarak alkışladı beni: A,o,a,o,a,o. Tabi salonda bulunan diğer kişiler de alkışladılar.

 Şimdi olayın yorumuna geçelim: Cansu’da, doğuştan gelen bir eşitlik duygusu var. (Sitenin giriş yazısına bak.) Bu adam büyük, bu adam dede, bu adama iş buyrulmaz demiyor.  ''Ben yaptım, sen de yap.'' diyor. Bu anlam çocuğun bilinçaltı ürünüdür. Doğuştan gelen bir yetenektir. Doğuştan gelen eşitlik duygusu.

 Üçüncü Olay:

Baba, oğlunun sözünü neden dinlemiyor?

 Baba direksiyonda. Ben babanın sağında oturuyorum. Anne ile 9 yaşındaki oğlan arka koltukta oturuyorlar. Arabamız, İzmir, Balçova Sağlık tesislerinden Mithatpaşa Caddesine doğru ilerliyor. Caddeye yaklaşırken oğlan:

-Baba, caddeye yaklaşıyoruz. Yavaşla, dedi.

Baba:

-Otur ulan yerine. Bacak kadar boyunla bana akıl mı öğreteceksin!

Çocuk bozuldu. Anne de bozuldu. Ben de elbet. Hal bu ki baba şöyle konuşabilirdi:

-Aslan oğlum benim! Ya da akıllı oğlum benim, büyümüş de babasına akıl öğretiyor.

 Yorum:

Baba, ileride oğluna bir söz söylediği zaman çocuk da elbet olumsuz davranacaktır. Babasının sözünü dinlemeyecektir. Zorunlu tutulmadıkça babasının dediklerini yapmayacaktır. Zorunlu söz dinleme de biliyorsunuz ki 15-18 yaşına kadar sürer.18 yaşından sonraki çelişkileri düşünmek bile istemiyorum.

 Sonuç:

a)Çocuğunuzla konuşurken iyilikle konuşmayın. İyilikle konuşmak, konuşanın isteklerinin çocuk tarafından yerine getirilmesi anlamına gelir. Yazının başlangıç  bölümünde öğretmenin, müdürün, annenin Gamze'ye konuştukları gibi.

 b)Çocuğunuzla konuşurken zihninizle (mantığınızla) konuşmayın. Zihninizle yaptığınız konuşmalar sizin doğrularınız olabilir. Ama çocuğunuz, sizin doğrularınızı doğru saymayabilir.

 c)Çocuğunuzla konuşurken yüreğinizle konuşun. O zaman sizin yüreğiniz ile çocuğunuzun yüreği arasında iletişim başlar. İşte o zaman çocuğunuzla konuşur, anlaşır, karşılıklı olarak coşku duyar ve mutlu olursunuz.

 
1.Çocuk, annenin-babanın istediği gibi olmaz.
2.    "     , annenin-babanın düşündüğü gibi de olmaz.
3.    "     , anne-babanın hissettiği gibi olur.
  
Çocuk anne-babanın yüreğinin ürünüdür.

Not: Sizi dinlemesi için çocuğunuza yol açın, fırsat verin ve olanak tanıyın. Örneğin kızınız Fidan evinizin kapısının önünde ya da apartmanın bahçesinde 5-6 arkadaşı ile oyun oynuyor. Anne (ya da baba) pencereden kızına sesleniyor:

-Kızım Fidan,10 dakika sonra yemeğe oturuyoruz.

Fidan, oyunu bir yerde keserek arkadaşlarına veda edip yeğe gelebilir. Eğer Fidan  zamanında yemeğe gelmezse Anne ikinci bir uyarı yapabilir:

-Fidan kızım, seni masada bekliyoruz.

İkinci uyarıda da Fidan yemeğe gelmezse aile içindeki yaşantı irdelenmelidir. Gerekirse bir psikologdan yardım alınabilir. Sitemize de başvurulabilir elbet.

Fidan, odasında ders çalışıyor, oyun oynuyor, bilmece çözüyor ya da televizyon izliyor. Böyle durumlarda da yukarıdaki yöntem uygulanmalıdır. Çocuklara saygı sunuldukça çocuklar daha fazlasını sunar anne babalara


     EĞİTİM

     İran Şahı, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a, iki tane doğan armağan etmiş. Padişah, bu doğanları sarayın bahçesine salmış. Doğanlardan bir tanesi süzüle süzüle yukarılarda uçmaya başlamış. Fakat diğer doğan bir dala kona konmuş.

 

     Saraydaki bilge kişiler ile İstanbul'daki şifacılar ve büyücüler  bu kuşun iyileşmesi için bir çare aramışlar ama  bulamamışlar. Sultan Süleyman düşünmeye başlamış: ''Koskoca  Osmanlı imparatorluğunda elbet bu kuşu iyileştirecek bir kişi vardır. '' Eyalet valilerine haber salmış.

 

     Üç gün  sonra, Köroğlu Dağları yamaçlarında  yaşayan bir Hatun Kişi saraya çıkagelmiş. Padişahın huzuruna çıkarılan Hatun Kişi:

 

     -Hünkarım bu uçmayan kuşu görebilir miyim?

 

     Padişah,pencerenin yanına giderek, dalında tüneyip duran kuşu göstermiş. Hatun Kişi, ''Hünkarım bana izin.'' diyerek huzurdan ayrılmış.Çok zaman geçmeden geri dönerek huzura çıkan Hatun Kişi, aynı  pencerenin yanına giderek:

 

     -Hünkarım, buraya kadar buyurup pencereden bakar mısınız?

 

     Pencereden baktığında  tünediği  daldan ayrılmayan kuşun süzüle süzüle yükseklerde dolandığını gören Padişah:

 

     -Bu mucizeyi nasıl gerçekleştirdin?

 

     -Çok kolay Hünkarım. Cebimdeki çakı ile kuşun tünediği dalı kesiverdim.

 

                                                 ***

 

     Her insanın zihninin derinliklerinde gizil güçler vardır. Öyleyse var mısınız bu gizil güçleri canlandırıp tünediğiniz dallardan kurtularak tanıdık dünyaların dışına çıkmaya? Kendinizi özgürlüğe ve uçmanın mutluluğuna bırakmaya?

 

    

 

 ***Öncelikle UZAY ÇOCUKLARI adındaki kitabı okuyun. Yalnız Yerküreli değil Uzaylı olduğunuzu da fark edin.***

 

 Ana sayfaya Gitmek için buraya tıkla


Saat
 
 

 
Bugün 39 ziyaretçi (57 klik) kişi burdaydı!
ysfgunduz.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol